24 Mart 2011 Perşembe

GRAFİK TASARIMA DAİR DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Grafik tasarım hakkında pek bir fikri olmayanlar ile kulaktan dolma fikirlere sahip olanların sıklıkla dillendirdikleri yanlışları, örneklerle birlikte (tıklayarak büyültünüz) değerlendirmenin faydalı olacağını ümit etmekteyiz... Öncelikle temel tasarım kavramlarından başlayalım:

Tasarım elemanları: Nokta, çizgi, biçim, doku, boşluk, renk ve tondur. Hepsi bir araya gelerek; görselleri, çizimleri ve tipografik öğeleri oluşturmaktadırlar.
Bütünlük: Tasarım elemanları hem kendi içinde, hem de konuyla uyumlu görünmelidir.
Oran: Önem/algı sırasına göre tasarım elemanlarının büyüklük ayarlarıdır.
Vurgu/Görsel hiyerarşi: Tasarım elemanlarının, odak noktasından itibaren önem sırasına göre; büyük-küçük, kalın-ince, üst-alt, ön-arka, dinamik-statik, net-bulanık, koyu-açık, parlak-mat ayarları yapılarak istiflenmesidir.
İktisat: Tasarım elemanları "az ve öz" olmalıdır; eğer üç nokta meramınızı anlatmaya yetiyorsa dördüncüsü fazlalıktır. "Less is more".
Ritim/Devamlılık: Bir kategori veya seriye dahil olan bütün tasarımlar benzer şekilde çözülmelidir. Mesela bir fontun, bütün harf, rakam ve noktalama işaretlerinin çözümünün aynı tarzda olması gerektiği gibi.
Leke: Açık zeminde koyu (erkek/pozitif) veya koyu zeminde açık ton (dişi/negatif) yekpare alanlardır. Bütün grafik biçimler ve tipografik öğeler, üstünde bulundukları zıt ton değerlerindeki zeminlere nispetle birer leke sayılırlar.
Tipografi: Bütün metinlerin, konuya uygun olacak şekilde ve anlaşılır biçimde tasarlanması ve tasarım alanına istiflenmesidir.
Espas: Tasarım elemanlarının ve tipografik öğelerin birleştirilmesi/kaynaştırılması gerekmiyorsa, aralarında göz kararı bırakılması gereken dengeli boşluk/space.
Marjin: Tasarım elemanları ile tasarım alanının sınırları arasında, algı rahatlığını sağlamak için bırakılması gereken boşluktur.

- "İyi güzel de, grafik tasarım neme lâzım?"

Amerikalı tasarımcı Milton Glaser'in, ilk kez "i love New York" sloganı için tasarladığı ikonik kırmızı kalp işaretinin sevgi/aşk, elektrik direklerinde karşımıza çıkan kurukafa simgesinin ölüm tehlikesi anlamına geldiğini herkes; Türk Bayrağındaki ay-yıldız ve al rengin ne anlama geldiğini ise hemen her Türk vatandaşı gayet iyi bilir... 
"Bir resim, bin kelimeye bedeldir" der bir Çin atasözü ve "bir kitaplık konuyu iki çizgiyle anlatmış" da derler bazı karikatürler için... Yani grafik tasarım; görsel öğeleri kullanarak gayet hızlı ve etkili bir şekilde meramınızı anlatma yolu ve geniş kitlelere hitap etmek isteyen herkese lâzım küresel iletişim dilidir. 
Hattâ, "A" harfi, "A" sesinin grafik tasarımından başka bir şey değildir.
































- "Alt tarafı bir logo değil mi yahu; bu kadar büyütecek ne var?"

Mercedes, Cadillac'dan daha az sorun çıkarmadığı, Coca-Cola’nın tadı Pepsi’den çok daha güzel olmadığı, Rolex saatler Seiko'lardan daha hassas çalışmadığı halde neden hep birkaç adım öndedirler ve daha pahalıya satılmaktadırlar acaba... Algıların olguların, izlenimlerin gerçeklerin, soyut değerlerin somut değerlerin önüne geçtiği bu küresel iletişim çağında, geniş kitlelere ulaşmayı veya dünyaya açılmayı hedefleyen firmaların markalaşmaları kaçınılmaz bir zaruret haline gelmiştir artık. Yoksa, dünyanın en mükemmel ürününü piyasaya süren firmasının bile; tanınması, benimsenmesi ve kalıcı başarı elde etmesi pek mümkün değildir artık. Nitekim bu gerçeği kavramakta direnen pek çok kalifiye üretici, kenarda köşede kalmış veya büyük markaların fasoncusu olmaktan bir adım öteye gidememiş, bazıları da zamanla piyasadan silinip gitmişlerdir.
“You never get a second chance to make the first impression.” 
(Andrew Grant)
Bana logonu göster, sana nasıl bir firma olduğunu söyleyeyim zîra ilk intibâlar genelde yanıltmaz... Logolar, firmaların arkasındaki zihniyeti apaçık ortaya seren çok dürüst göstergelerdir. En alâkasız ve dikkatsiz bir kimse bile sezgisel olarak hakiki ve sahte tasarımı ayırt eder ve buna göre pozisyonunu alır. Grafik tasarımla uzaktan yakından bir alâkası olmayan "grafik canavarlarının" sıvayıp durduğu çöp tasarımların; "merdiven altı veya şaibeli bir firmadır bu ona göre!" mesajını muhatap kitlelerin bilinçaltına veya sağduyusuna gönderdiği bilinmelidir ki, bu bir marka için ölüm fermanı sayılabilir.
Yıllarca önünden geçtiğimiz, hattâ alışveriş yaptığımız halde adını sanını bile hatırlayamadığımız küçük işletmeler vardır ya; bu tip bir yerel işletme ve mahalle bakkalının bile, hakikî bir logo tasarımıyla ismini hafızalara kazıması ve potansiyel müşteri kitlesinin dikkatini çekmesi pekâlâ mümkündür.


- "Trafik canavarı değil miydi yahu o?"

Bilgelerin olmadığı yerde bilmediğini bile bilmeyenlerin düşünce dünyasını, âdil ve muktedir yöneticilerin olmadığı yerde çetelerin devleti, hakikî müzisyenlerin olmadığı yeni nesil rapçilerin müzik piyasasını, gurmelerin olmadığı yerde de endüstriyel çöp gıdaların yeme içme sektörünü domine etmesi gibi; gerçek tasarımcıların değerinin bilinmediği yerde de grafik canavarları tasarım alanını ele geçirmiş, çirkinlik ve çarpıklıklarını âdeta norm haline getirerek her tarafa bulaştırmışlardır. Yerli firmaların yüzde doksandokuzunun ve özellikle yerel işletmelerin hemen hepsinin grafik işaretleri, "grafik denetimi" olmamasını bulunmaz fırsat bilerek bu yola bodozlama dalan ehliyetsiz grafik canavarları tarafından bütün grafik kuralları ihlal edilerek sıvanmış ve önü açık nice firmanın "dış görünüşü" pert edilmiş, nihayetinde ticarî hayatları karartılmıştır maalesef. 















- "Photoshop'u bi öğrensem alâsını tasarlarım valla, iki tık tık bi şık şık!"

"Adam bi düğmeye basıyo abi" ifadesiyle kolektif hafızamıza iyice kazınmış olan teknolojik âlet edevâta gereğinden fazla anlam yükleme veya neredeyse tapınma temayülümüzün felsefî ve kültürel nedenleri çok derin bir konu olmakla birlikte, bütün gerçek tasarımcılar şu dördünden başka hiçbir araç kullanmazlar aslında: Beyin (fikir), kalp (ilham/sezgi), göz (dikkat) ve bilek (çizim becerisi). Yani keramet yazılımlarda değildir ve bu işin özüyle doğrudan hiçbir alakâları yoktur. Hiçbir yazılım, hattâ yapay zekâ bile orijinal fikir bulamaz, benzersiz bir iş çıkaramaz, özgün üslub geliştiremez, farklı stillerde çizim yapamaz ve tipografiden anlamaz. Düşünce ve felsefeyle ilgilenmeyenlerin bu sanatta bir yeri yoktur. Buna rağmen, bilgisayarların kendi kendine yazı karakterlerini oluşturduğunu zannedenlere bile rastlanılmaktadır.
Meselâ bir logo tasarımı, en ufak bir espas hatasını bile kaldıramaz ve "tasarım gözü" keskin gerçek bir grafik tasarımcıdan bir başkası üstesinden gelemez. Nitekim, başta önemsiz gibi görünen kıymık kadar harf aralığı hatası bile zamanla göze batmaya başlayacak ve uzun vadede markanın saygınlığına gölge düşürecektir. Aşağıdaki örnekte, ne bizim "grafik canavarı", ne de dikkatsiz müşteri, çok bâriz espas hatalarını bile farkedememiştir. Yani logo, "K  A DEM" şeklinde algılanmaktadır:


















Şapkasının çözümü "accaip orijinal" Ğ harfi, logonun negatif varyasyonunda yalan olmuş ve firma adı birden KADIOGLU olarak değişivermiş:









Monogram logolarda da, markayı oluşturan sözcüklerin baş harflerinin (T E) kullanılması gerekirken:
















Grafik tasarıma giriş konuları veya tipografinin abc'sidir bunlar halbuki... Gerçek ve özgün bir tasarıma gelene kadar katedilmesi gereken epey uzun yolun daha en başı.

- "Ben tasarımı beğendiysem konu kapanmıştır arkadaş!"

"Zevkler ve renkler" meselesinden ibaret olsa mesele yok elbet ama, bir markayı lâyıkıyla temsil edebilecek vedahî yukarıya taşıyabilecek en doğru ve etkili tasarımı olgunlaştırma süreçlerinin dinamikleri kişisel beğenilerin ötesindedir. Sadece firma sahibi ve markanın potansiyel müşteri kitlesinin değil, bu işin uzmanlarının nezdinde de tasarımlar kabul görmeli ve mizah konusu olmamalıdır; zîra orası bir tür juri veya meşruiyet makamı sayılır. 
Hangi tasarımların işe yarayacağını ise her işletme sahibi de isabetle kestiremeyebilir ki, tasarım gözü iyi görmeyenler vahim tasarım hatalarını bile ilk bakışta ve belki sonrasında da farkedemeyebilirler demiştik.





















- "İşi bu kadar uzatmaya ne gerek var; şöyle tabelam için fiyakalı bir logo olsun yeter."

Markalaşamamanın en temel nedeni, soyut düşünce ve değerlerin ehemmiyetinin pek farkında olmamak ve işi sadece üretimden, rakamlardan ve büyüklüklerden ibaret zannetmektir. Somut ürün ve hizmetlerin satış ve pazarlaması, soyut marka algısı ve iki boyutlu grafik tasarımın gücüne bağlıdır halbuki. 
Markalaşma süreci; önce işletme felsefesi ve hedef kitlenin tespiti, ardından akılda kalıcı ve benimsenebilir bir marka ismi, sonrasında da iyi fikir ve doğru tasarım şeklinde ilerlemelidir. İlk düğmeyi doğru iliklemeden, tepetaklak bir usûlle, alelacele ve baştan savma yapılan çalışmalardan beklenen neticeler asla elde edilemeyecek, üstelik her tarafı saran görsel kirlilik katlanarak artmaya devam edecektir.
Tabelalar, reklam panoları, bina/araç kaplamaları ve benzerleri sadece uygulama alanlarıdır; aslolan ve asıl zor olan ise algıyı yönetmek ve örneklerdeki gibi orijinal ve etkili tasarım fikirleri bulmaktır:















- "Bedavadan biraz pahalıya anında görüntü logo çıkaran manyaak bir grafiker buldum abi!"

"Her sorunun; hızlı, kolay ve ucuz bir çözümü vardır ve bu sonrasındaki daha büyük sorunun kök nedenidir..." Gerçekten iyi bir tasarım için, yeterli bilgi, yeterli zaman, yeterli özgürlük ve yeterli bütçe gereklidir. Bir markayı uzun yıllar boyu temsil edebilecek nitelikte kalıcı bir logo tasarımı yapmak dünyanın en zor işlerinden biridir; ne bir çırpıda, ne de üç otuz paraya asla yapılamaz.
Nitekim, neredeyse bedavaya veya "bi onluğa" satılanların istisnâsız hepsi, boşluktan istifadeyle piyasayı domine etmeye çalışan grafik kalpazanlarının çalıntı veya çöp tasarımlarıdır ki, ilgili firmanın intibâ ve itibarını en dibe çekmekten başka hiçbir işe yaramayacaklardır... İşportacılarda veya dolandırıcı tezgâhlarında, hemen her şeyin çakması yok pahasına bakarkör alıcılarını beklemez mi hep zaten...








("pişşti" olursunuz işte böyle yaa :)





1 yorum:

  1. ben okulunu okumadım tanıdığım ustada yok. kendi kendime grafik tasarımcı olabilir miyim?

    YanıtlaSil